Üniversiteliler işsizlik havuzunda.
Yayınlayan
Öncelikle, yükseköğretimden ne beklediğimizi sorgulamamız gerekiyor. Sadece “Öğrenci üniversiteye gitsin, işsiz sayılmasın.” mı istediğiniz? Bir kente üniversite açarak öğrenciler gittiği muhite bilim değil, para getirsin mi istiyorsunuz? “Bacasız fabrika” teriminden turizmi değil, yükseköğretimi mi anlıyorsunuz? Öğrenci müşteri mi?
Hedef, yükseköğretimle ülkemizin gerek duyduğu nitelikli ve entelektüel insan gücünü yetiştirmek, AR-GE’yi güçlendirmek, bilgi üreterek bunları toplumun hizmetine sunmak olmalı. Bu yüzden, göstermelik değil, kalkınmanın sürdürebilirliğini sağlamak için kaliteli fırsat eşitliği yaratan ve verimliliği artıran bir yükseköğretim inşa etmek zorundayız.
İktidarın on sekiz yıllık yükseköğretim karnesine baktığımızdaysa yapacağımız ilk tespit, Türkiye bir akademik devalüasyonla karşı karşıyadır. Paramız gibi, eğitimimizin de değeri düşüyor. Türk akademisine niceliksel bir büyüme yaşattığınız doğru. İktidarınızda 130 yeni üniversite açıldı, profesör ve doçent sayısı 3 kat arttı, üniversite öğrencisi sayısı katlanarak yükseldi ama bunun beraberinde niteliksel bir çöküş olduğu da çok açık çünkü siz sürekli bu sayıları artırırken bunu hem ehliyetten hem de liyakatten ödün vererek yapıyorsunuz. Sizin bu verdiğiniz ödünlerin bedelini maalesef ki gençlerimiz ödüyor. Türkiye kayıp neslini oluşturma yolunda hızla ilerliyor.
yükseköğretimi geliştirmek yüksek ve geniş binalar yapmak değildir. Üniversiteler kum, demir, çimentodan çok, akıl, bilim ve vizyonla inşa edilir. O binaların içerisini kalifiye öğretim üyeleri ve araştırmacılarla doldurabilmek; öğrencilere dünya görüşü ve mesleki beceri kazandırarak hayata ve iş dünyasına hazırlamak; öğrencilere eleştirel düşünce, iletişim, iş birliği, yaratıcılık kazandırmak; mezuniyet ile istihdam arasındaki ilişkileri doğru kurgulayabilmek ve değişen dünya taleplerine uyum sağlayacak esnekliğe sahip olabilmek; Türk akademisinin atması gereken adımlar bunlardır. İş algı ve gösterişse nicelik olarak varsınız; buluş, atıf, keşif, patent olunca nitelik olarak maalesef yoksunuz; eğitim kalitesini artırmaya gelince de yoksunuz. Birçok gencimizi okumak için yurt dışına mecbur bırakıyorsunuz, kendi çocuklarınız dâhil. Aslında göreviniz, kendi çocuklarınızı da gönül rahatlığıyla okutabileceğiniz kalitelerde üniversiteler oluşturmak olmalıydı; aynen bizlerin okuyabildiği gibi, çocuklarımız da bu imkâna sahip olabilmeliydi.
üniversite öğrencisi sayımız 7 milyon. Kusura bakmayın ama bu, övünülecek bir şey değil. Her sene yarım milyon öğrenci üniversitelerden mezun oluyorken ve işsizler kervanına katılıyorken, bizim bu kadar üniversite mezununa iş yaratacak bir ekonomimiz yokken bu övünülecek bir şey değil. İş dünyasının talep ettiği alanlarda nitelikli insan kaynağını ve ara elemanı iyi bir şekilde yetiştirmeye ihtiyacımız var. Aslında teknoloji çağında bu planlama çok kolayken yapmıyorsunuz.
Eğitimin standartlarını yükselttiğiniz ölçüde ekonominin iyileşeceğini bilerek hareket eden vizyon ve planlamaya ihtiyacımız var ama siz şimdiye kadarr her ikisini de başaramadınız ve bu politikalarla da başaramayacaksınız.
Güçlü, kültürel, bilimsel ve entelektüel arka plana sahip Türk akademisinin geçmişte değer üretememe gibi bir sorunu olmadı, daha fazlasını üretmeye ihtiyacı vardı ama sizin döneminizde bunun dışında bir de yönetilememe sorunu oluştu. Dolayısıyla, bilgiyi anlamlandırabilecek ve pozitif doğrultuda kullanabilecek bir yönetim yapısına ihtiyacımız var. Bilimde aynı yanlışları yaparak doğru sonuç elde edemezsiniz. Doğru sonuç, kanunlarla yapılan değişikliklerle değil, zihniyet değişikliğiyle olur. “Gelin hep beraber akademik zihniyet değişikliğini planlayalım.” diyeceğim “Hayır, her şeyi biz biliriz.” diyeceksiniz.