Hayvanları koruma(ma) kanunu.
Yayınlayan
Araştırma komisyonumuzun adı Hayvan Hakları Araştırma Komisyonuydu, kanunun adı da bu olacaktı. Bakın tutanaklara, dediğimi göreceksiniz ama hazırlayanlar kanuna hak ettiği adı bile verememiş. Hayvanların duygulu ve can taşıyan varlıklar olarak tanımlanması da araştırma komisyonu olarak üzerinde en çok durduğumuz ve rapora işlediğimiz konuların başında geliyordu ama dün bu Meeclis kadına kadın diyemedi, bugün de hayvanlarımıza can diyemiyor. Tüm hayvanseverler gibi bu konuyu çok önemsiyor ve Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in “hayata saygı” parolası çerçevesinde kendimize bir sorumluluk olarak görüyoruz. Biz ,büyük sorunlar yaratan “sahipsiz hayvan tanımını ortadan kaldıracak, “Türkiye Cumhuriyeti’nin hayvanı da taşı da toprağı da sahipsiz, kimsesiz değildir.” diyecektik. “Dicle’nin kıyısında kurdun kaptığı koyun bile mesuliyetimiz altında.” diyen insanlardınız ama bu kanun teklifiyle hepsini sahipsiz bıraktınız. Bu konudaki önerimiz, “sahipsiz hayvan” tanımının yerine “devletin korumasında olan hayvan”ın kullanılması ve hayvanlara rahat ve refah içerisinde bir yaşam ortamının sağlanmasıdır.
Özellikle son iki yıldır, her platformda, ivedilikle popülasyonun belirlenmesi ve ardından kapsamlı bir kısırlaştırma seferberliğinin başlatılması çağrısında hep beraber bulunuyoruz. Rapor bittiğinde seferberlik başlamış olsa yolu neredeyse yarılamış olacaktık. Popülasyon kontrolünün sağlanması ve hayvanların refaha kavuşmasının anahtarı, önerdiğimiz işte bu seferberliktir. Gelin, bir karar alalım ve 2022’yi “kısırlaştırma seferberliği yılı” ilan ederek sokaklardaki sessiz dostlarımıza en büyük iyiliği yapalım.
yerel yönetimleri ilgilendiren bir diğer maddeye değinecek olursam, kanun, nüfusu 25 binin üzerindeki belediyelere hayvan bakımevi açma yükümlülüğü getiriyor, güzel. Ama neden bu tesisleri açmaları için belediyelere iki buçuk ve dört buçuk yıl gibi uzun süreleri tanıyoruz? Dünya yirmi günde 57 katlı gökdelenleri tamamlıyor, dört buçuk yıl zaman tanıyorsunuz. Kim çıkardı bu kadar çok vaktimiz olduğunu? “Kanun çıkarıyoruz.” dedikten sonra bile iki yıl geçmişken çözümü bir beş yıl daha neden öteliyorsunuz? Bu zaman genişliği, sokaklardaki hayvan popülasyonunu misli misli artırmaktan başka hiçbir şeye hizmet etmez. Hemen bugün bu süreyi geri çekelim, yoksa işimiz çok ama çok daha zor olacak. Gerçek anlamda kaynak aktaramadığınız için belediyeler “Bizim paramız yok; kısa süre içinde, bu kısıtlı bütçelerle, bu tesisleri nasıl yapalım?” sorusuyla karşınıza dikilmesin diye mi böyle bir vade tanıyorsunuz? Hani “Her türlü yardımı yaparız.” diyordunuz ya, kısaltın süreyi, yapın yardımı da görelim, yapın da samimiyetinizi görelim.
zamanlamayla ilgili yapılan bir diğer hatayı da “pet shop”larda hayvan satışında görüyoruz. Buralarda kedi ve köpek bulundurulmasının yasaklanması doğru ancak “pet shop”lara bir yıl süre tanınmasını gereksiz buluyoruz. Hayvanları mal olarak mı görüyorsunuz ki stokların eritilmesini bekliyorsunuz? Bir yıl süre tanınan kişi elindeki hayvanları satıp, yenilerini getirip onları da satacak ve bu canlıları cam bölmelerin arkasında yaşamaya mahkûm kılan bir döngü hâlinde bir sene daha devam edecek. Bu konuda bir değişiklik önergesi vermiş ve sürenin üç aya indirilmesini talep etmiştik. Hayvan sağlığı ve refahı açısından makul olan, yapılması gereken tam da budur.
Yine, konuyla alakalı bir diğer önerimizse ev hayvanı ithalatının dört yıl süreyle durdurulmasıdır. Bu durum popülasyon kontrolünün sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.
Hayvanlara karşı işlenen suçlara yönelik verilen adli ve idari cezalar her ne kadar artırılmış olsa da “Dostlar alışverişte görsün.” mantığının bir ürünü. Biz Komisyonda hayvanlara karşı vahşi hislerle işlenen suçların hapisle cezalandırılması kararına varmıştık ancak teklifte en vahşi yöntemlere dahi altı aylık bir hapis cezasının istendiğini gördük. Hepimiz hukuk bilen insanlarız, birbirimizi kandırmayalım, kimse altı ay ceza aldığı için hapis yatmaz; bir daha, bir daha aynı suçu işlemesi gerekir. Yani hayvanlara her türlü işkenceyi uygulayanlar, bugün olduğu gibi kanun yürürlüğe girdikten sonra da ellerini kollarını sallayarak gezmeye devam edecekler. Bu sebeple, biz, vahşice işlenen suçların ceza sınırının üç yıl olmasını talep ediyoruz.
Kişiler tutuklanma ihtimali olan eylemleri işlemekten uzak dururlar. Hayvanlara karşı işlenen her türlü şiddetin bir sonraki muhatabının insan olması ihtimali de göz önünde bulundurulduğunda, insanlara karşı suç işleyenlerin neredeyse yüzde 90’ının benzer suçu daha önce hayvanlara karşı işlediği göz önünde bulundurulduğunda insanlar için benzer bir tehdit ve tehlikenin devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu tehdidin giderilmesi için Adalet Bakanlığının da sorumluluk alması gerekiyor ancak siz üçüncü şahısların elinden şikâyet hakkını bile almaya kalkıyor, “Şiddeti görme, gördüysen de konuşma; yoksa o kurum senin, bu kurum benim şikâyetini iletecek makam aratırız.” diyorsunuz.