Paris İklim Anlaşması, yeşil bir geleceğe yönelik atılan doğru adım.
Yayınlayan
Sadece iklim ve çevre politikalarını değil, ekonomi, sanayi, eğitim, istihdam piyasaları, vergi, dış ticaret, sosyal koruma politikalarını da kökünden değiştirmemiz gereken iklim çağına, yeni iklim rejimine giriyoruz. Anlaşmanın tarafı sıfatıyla iklim müzakerelerinde yer alacak, küresel iş birliğinde daha güçlü söz sahibi olacağız. Yeni dünyanın anayasası yazılırken biz de orada olacağız. Bundan dolayı bugün Meclisimiz tarafından verilecek onay, bir netice değil, uzun bir yolun daha ilk adımı ama unutmayalım ki daha atacak çok adım var. Çevre Komisyonu olarak, Genel Kurul olarak revize etmemiz gereken bu zihniyete uygun onlarca yasa, çıkarmamız gereken iklim kanunu, su kanunu gibi çok sayıda kanun var.
On sekiz yılda 550 milyon ton asfalt, 916 milyon ton çimento dökenler “Yeşil bizim işimiz.” diyebiliyor. Türkiye’yi yık-yap ekonomisine, inşaat cumhuriyetine, beton kentler ülkesine dönüştürenler “yeşil vatan” sloganları atabiliyor. Bütçeyi, 25 milyon taşıttan alınan yakıt vergileriyle, MTV, ÖTV, KDV’yle çevirenler “Çevreci Türkiye inşa ettik.” diyebiliyor. Kısacası, iktidarın yeşile dair attığı adımlar her daim yeşil göz boyama olarak bugüne kadar karşımızda duruyor. O yüzden, iktidarın taahhütlerine son derece ihtiyatla yaklaşıyoruz.
Paris Anlaşması, yeşil bir geleceğe doğru atılan önemli bir adım fakat asla yeterli değil. Bir tavır ancak davranış değil, bir duruş fakat bir alışkanlık değil; özetle bu anlaşma, bir niyet beyanı ancak aksiyon da şart. O nedenle önümüzde uzun bir yapılacaklar listesi var. Türkiye’nin resmî pozisyonu olan “azaltım hedefi” Paris Anlaşması’nın hedefleriyle uyumlu değil; hedefi iddiasız, destekleyici politikaları zayıf, ortada Türkiye’yi yeni dünya düzenine taşıyacak bir vizyon da yok. Eğer ortada gerçek bir samimiyet varsa Ulusal Katkı Beyanı gözden geçirilmeli. 2030 yılına yönelik iddialı bir sera gazı emisyonu azaltım hedefi ortaya konmalı.
Avrupa Birliği üyesi 18 ülke kömürden tamamen çıkmışken ülkemiz de yeni kömür yatırımlarını durduracağını duyurmalı, mevcut kömür santrallerini hangi sürede kapatacağını ilan etmeli, kömür madenciliğinden çıkmak için bir takvimin açıklanmasını sağlamalı.
Türkiye enerjide yüzünü güneşe dönen, sırtını rüzgâra çeviren; ithal eden değil, üreten; kahverengi değil, yeşil; merkezî değil, yerel; dikey değil, yatay enerji çözümleri geliştirmeli. Ulaşımda demir yolu, kombine taşımacılık gibi daha az karbon emisyonu yaratan taşımacılığa yönelmeli. Yüksek emisyonlu sanayi dallarının mevcut teknolojilerinde dönüşüme gidilmesini teşvik etmeliyiz. Bunun için öngörülebilir, şeffaf, kapsayıcı ve adil bir geçiş programı hazırlanmalı, makro ekonomiye yönelik politika sinyali göndermeliyiz. Çevreyi ekonominin üzerinde yük olarak değil, ekonomide yapısal reformu sağlayan, verimliliği artıran bir faktör olarak değerlendirmeliyiz.
İlgili bakanlıklar arasında görüş ayrılığı ve koordinasyon eksikliği olduğu çok açık. Lider bir kuruma olan ihtiyacımız ayan beyan ortada. Kurumsal devlet aygıtı içerisinde iklim krizi karşısında etkin müdahale edebilmek için ivedilikle ekolojik geçiş bakanlığı kurulmalı. Özetle söz bırakılmalı, eyleme geçilmeli. Dünyadaki ekonominin ve finansmanın rengi değişiyor. Bugün ekonominin kaynakları yeşili önemseyen, yarının dünyasında benim çocuğuma, sizin torununuza yaşanabilir bir dünya bırakabilecek olan işlere yöneliyor. Çok yakın bir gelecekte bankadan krediyi alırken kullandığınız gelir tablosu ve bilançodan çok karbon ayak iziniz, yeşile vermiş olduğunuz değer, yaptığınız yatırımlar, ürettiğiniz ürünler daha kıymetli olacak. Finansman ihtiyaçlarında en önemli reyting kriteri sürdürülebilirlik olacak.
Avrupa Birliği yeni döneme Yeşil Mutabakat’la hazırlanıyor. Artık onlar için dönemin mottosu 20-20-20 formülü; yüzde 20 verimliliği arttır, yüzde 20 tüketimi düşür, yüzde 20 yeşil enerji üretimini yükselt. Bu sadece çevreci değil, aynı zamanda ekonomik bir transformasyon. Artık açıkça görülüyor ki fosil ekonominin yaratıcı yıkımı yeşil ekonomi olacak. Gelişmiş ülkeler temel önceliklerini küresel rekabetçiliğini korumak, 2050’de “karbon nötr” olmak, Avrupa’nın dijital geleceğini şekillendirmek olarak belirledi. Bu hedefe ulaşmak için ticaret ve sanayi stratejilerini yeniden oluşturdu, yeşil büyümeyi ana hedef seçti; kaynakları yeniden kullanmayı, geri dönüşüme sokmayı ve bu şekilde daha verimli üretim yapmayı hedefledi. Bütün bunlar içinde döngüsel ekonomiye odaklandı, Yeşil Mutabakat kapsamında Avrupa Birliği dışındaki ürünlerin AB’ye girişi esnasında sınırda karbon düzenlemesi hayata geçirildi.
Kıymetli milletvekilleri, doğayla bırakın mücadeleyi, pazarlık bile olmaz. İklim krizi asla sadece iklim krizi değil, çoklu krizler çağına girmiş bulunuyoruz; gıda güvenliği, su krizi, pandemi, demokrasi krizlerinin tam ortasındayız. İklim krizi aynı zamanda toplumsal adalet duygumuza da bir meydan okumadır. Öncelikle en kötü darbeyi alacak olanların krizden en az sorumlu olanlar olmasında ürküten bir adaletsizlik söz konusu.