“Hesaba bakıyorum, hac farz olmuş; cüzdana bakıyorum, zekâta muhtaç.” Şimdi, Türkiye’nin hali bu!
Yayınlayan
Biyografik
Burcu KÖKSAL
Afyonkarahisar - 1980, İsmail, Meral.
Avukat, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.
CHP Afyonkarahisar İl Kadın Kolları Başkanlığı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Afyonkarahisar İl Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Atatürkçü Düşünce Derneği başta olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinde üyelik yaptı.
25 ve 26. Dönemde Afyonkarahisar Milletvekili seçildi. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi olarak görev yaptı.
Orta düzeyde İngilizce bilen Köksal, evli ve 1 çocuk annesidir.
Sayın Bakanı burada dinleyince ekonomik sıkıntıların çözüldüğünü, ülkenin çok iyi bir ekonomiye sahip olduğunu, milletin geçim sıkıntısı çekmediğini filan anlatmaya çalıştı. Aklıma nedense bir hikâye geldi; Erzurumlu esnaf hacca gitmeye niyetleniyor, muhasebecisine mali durumunun hac masraflarını karşılamaya yetip yetmeyeceğini öğrenmek için hesaplarına bakmasını istiyor. Muhasebeci hesaplara bakıyor; mali durumunun iyi olduğunu, hacca gitmesinin kendisine bir yük oluşturmayacağını söylüyor. Fakat adamcağız cüzdanına bakıyor, mal varlığına bakıyor, eldeki bütün varlıklarına. Ondan sonra şöyle diyor: “Hesaba bakıyorum, hac farz olmuş; cüzdana bakıyorum, zekâta muhtaç.” Şimdi, Türkiye’nin hâli de bu, Sayın Bakanın anlattığına bakıyorum, hac farz olmuş ama Türkiye’nin hâline bakıyorum zekâta muhtaç.
O kadar çelişkilerle dolu bir konuşma yaptı ki şimdi, bir kere “Paraya ihtiyacımız yok.” dedi. Eğer paraya ihtiyacımız yoksa neden vatandaştan ek motorlu taşıtlar vergisi alıyoruz? Niye bu kadar çok vergi yükünü vatandaşa yüklüyoruz? Neredeyse ödemediğimiz bir nefes vergisi kaldı, yakında onu da çıkaracaksınız korkarım.
Emekten yana değilsiniz. “Vergi reformu yapacağız.” diye bahsediyorsunuz, yirmi bir yıldır iktidardasınız; bunca yıldır yapmadınız, niye yapmadınız, elinizden tutan mı vardı? Ve Sayın Bakan kendisinin göreve geldiği mayıs ayından sonrasını savunuyor. Sanki mayıs ayından önce başka bir iktidar varmış, başka bir iktidardan devralmış gibi bir sunum yaptı, dedi ki: “Mayısta kredi temerrüt riski 700’dü. Biz 290’a indirdik.” Yani 700’ü yapan başka bir iktidarın mensubu olan bir bakan mıydı? Yine aynı iktidar vardı, yine aynı iktidara mensup bakan vardı dolayısıyla sadece kendi döneminizi savunmaya çalışıyorsunuz, kendinizden önceki dönemi savunmuyor musunuz, böyle bir eleştiriniz mi var; onu da bilelim ve söyledikleriniz… Hep sık sık şunu duyuyoruz: “Biz enflasyonla kararlı bir şekilde mücadele ediyoruz.” Efendim, enflasyonla mücadele filan yok. Bu ülkede Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı bile İstanbul’da ev kiraları pahalı olduğu için ailesinin yanına taşındığını söylüyor. O şimdi ev kirasını karşılayamıyorsa 7.500 lira alan emekli ya da 7.500’ün bile altında maaşlar alan dul ve yetimler ya da 11.402 lirayla geçinmeye çalışan asgari ücretli ya da 20-25 bin lira alan memur, işçi nasıl kirasını karşılayacak, nasıl geçinecek? Şimdi böyle bir realite var ortada.
Sayın Bakan, biliyor musunuz? 19 Aralıkta UYAP verilerine göre icra ve iflas dosyaları sayısı 21 milyon 640 bin 697. Yani bu ülkede her dört kişiden 1’i neredeyse icralık durumda ve BDDK’nin 8 Aralık verilerine göre de 168 milyar 87 milyon alacak takipte, 43 milyar 911 milyon tüketici kredisi ve bireysel kredi kartları alacağı takipte yani insanlar artık borçlanarak yaşıyor, kredi kartlarından gıda ihtiyaçlarını alarak bir sonraki aya o borçlarını devrederek yaşamaya çalışıyor, açlık sınırının altındaki ücretlerle geçinmeye çalışıyor. Ekonomiyle sürekli övünen birileri var, evet; saray ve çevresi ama vatandaşa sorduğunuzda ilkokul çocuğu bile ekonomiden memnun değil çünkü kantine gittiğinde tost alamıyor, simit alamıyor.
Bazı çocuklar beslenme çantasında yiyecek olmadığı için karınlarını suyla doyuruyor bu ülkede. Bu gerçekler varken sizin toz pembe tablo çizmenizi anlamıyorum. Ayrıca, bir sorum daha var: Bugüne kadar, 1986’dan bugüne kadar 73 milyar dolar özelleştirme yapıldı bu ülkede, bunun 63 milyar doları AKP iktidarında oldu. Peki, bu 63 milyar dolar özelleştirmenin paraları nereye gitti? Har vurup harman savruldu. Ne bir altyapı yatırımı var ne açılan yeni bir fabrika var ama şimdi, bugüne geldiğimizde hâlâ daha altyapıların özelleştirmeyle yine birilerine peşkeş çekileceğini görüyoruz. Ve şunu söylemek istiyorum: 200 liralık banknot 1 Ocak 2009 tarihinde tedavüle girdi. O gün tedavüle girdiğinde 125 dolara tekabül ediyordu, bugün 6,8 dolar ediyor.
Son sözlerim… Tamam, evet.
O gün 200 lirayla siz 14 kilo kuzu eti alabiliyordunuz, bugün 600 gram kuzu eti alabiliyorsunuz. O gün 200 lirayla 18 kilo peynir alabiliyordunuz, bugün 1 kilo beyaz peyniri zor alıyorsunuz. Paramız gittikçe değer kaybediyor ve bugün 500 liralık banknotların piyasaya sürüleceği iddiaları var. Her yeni sürülecek o değer kaybettikçe, büyük banknotlar önümüze sürüldükçe sürekli paramız değer kaybediyor. Peki, Erdoğan ne diyordu 1 Mart 2012 tarihli “tweet”inde: “Para tıpkı bayrak gibi, tıpkı millî marş gibi ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı milletin itibarıdır.” Şimdi soruyoruz: Türk lirasının itibarı nerede Sayın Bakan?