25 Kasım 2019 TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu; Adalet Bakanlığı Bütçesi Hakkında Konuşma
Yayınlayan
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; kabul edelim, adalet sistemimizde hem siyasal hem de teknik birçok sıkıntı var. Adli yıl açılışları yürütmenin başı ve siyasi bir partinin Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanının sarayında yapılıyor. Yargı mensupları AKP il ve ilçe başkan ve yöneticilerinden seçiliyor. Yargıda liyakat yerine “mülakat” adı altında tarikat aidiyetine önem veriliyor. HSK, Yargıtay ve Danıştay üye atamaları açık şekilde saray tarafından yandaşlığa göre yapılıyor. Deneyimsiz, mesleğini icra ederken bir yığın fahiş hata yapan hâkim ve savcılar ortaya çıktı. Yargının zaten fazla olan iş yükü arttı, yargının tarafsızlığı zedelendi, bu yüzden toplum artık adalete güvenmiyor. Türkiye’de kanunlar ve kurallar sadece fakirlere ve kimsesi olmayanlara uygulanıyor. İktidara yakınsanız istediğinize hakaret edebilir, istediğiniz ihaleyi usulsüz şekilde alabilir ve istediğiniz insanı hedef gösterebilirsiniz ama fakirseniz, kimseniz yoksa haklıyken bile haksız duruma düşebilirsiniz.
Yargının en üst düzey temsilcisi “Yargının itibarı yerlerde sürünüyor.” diyor. Sözcü, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel başta olmak üzere ömrü FETÖ’yle mücadeleyle geçmiş gazete ve yazarlara karşı FETÖ taktikleriyle sindirme operasyonları yapılıyor. Yargıya özgür, bağımsız, gönül rahatlığıyla karar verme hakkı tanınmıyor. Bugün hakim ve savcılar “FETÖ suçlaması gibi bir akıbete ya da sürgün tehdidine uğrar mıyız?” endişesi taşıyor. FETÖ’ye açık destek verenler hâlen dışarıda. “FETÖ borsası oluştu.” deniyor. İktidardan tanıdığı olan kurtuluyor ama iktidarı eleştiren, bir “tweet” atan çocuklar dahi gözaltına alınabiliyor. İktidar mensubu belediye başkanları istifa ettirildi, hepsinin FETÖ’yle bir geçmişi, alışverişi ortaya çıktı ama yasal hiçbir işlem yapılmadı. Dönemin en yetkili Başbakan Yardımcısı, Ankara’nın eski Belediye Başkanı için “Parsel parsel cemaate Ankara’yı sattı.” dedi, hiçbir savcı işlem yapmadı. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kuruldu, çok güzel; görevi insan hakları ihlallerini incelemek, soruşturmak ve takip etmekti ancak hemen bir KHK’yle Cumhurbaşkanlığına bağlandı, yürütmeye bağlandı, üyelerinin tamamı saray kadrosundan belirlendi. Kadın ve erkeği eşit görmeyen ve bunu açıkça ifade eden “Affedersin Ermeni.” diyerek Ermeni yurttaşlarımızı ötekileştiren “İşçinin fıtratında ölmek var.” ifadesini kullanarak işçi cinayetlerini meşrulaştıran, Türkiye insan hakları ihlallerinde rekor kırdıran bir tek adam yönetimine bağlanan İnsan Hakları Kurumu nasıl insan hakları ihlallerini inceleyecek? İktidarın ihlal ettiği insan haklarını, iktidar mensupları ortaya çıkarabilecek mi? İnsan Hakları Kurumu önceden haber vererek cezaevleri, karakol ziyaretleri yapıyor, toplumsal davalara görevi olmasına rağmen katılmıyor; kadın cinayetlerinde yok, işçi ölümlerinde yok yani insan hakları nerede varsa Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu orada yok.
Bakınız, Dünya Adalet Projesi adlı kuruluş tarafından yayınlanan 2018 yılına ait verilerde, hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 8 sıra geriledi. Doğu Avrupa ve Orta Asya grubunda sonuncu sırada. Dünyada ise 126 ülke içinde maalesef 109’uncu sırada yer aldı. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in her sene yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 157’nci oldu. Türkiye son on iki yılda toplam 56 basamak düştü. Türkiye büyük bir gazeteci ve muhalif hapishanesine çevrildi.
Onu da geçtik, mantar gibi hukuk fakülteleri açıldı, birçoğunun dekanı hukukçu değil, bazılarına öğrenci bile kayıt olmadı, kimisinde akademisyen bile yok. Hukuk fakültesi var ama çağdaş bir hukuk eğitimi yok. Bu durum iktidarın özeti gibi, adında “adalet” var ama içeriğinde adaletin esamesi yok.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.